Annesinin geldiğini fark eden Sefer, resim defterini aldığı yere tekrar koyarak dolabın kapağını kapattı. Odadan çıktığında annesi son basamakları tırmanıyordu. Zorlukla gülümsemeye çalışan Saniye Hanım, ağlamaktan kızaran gözlerini oğlundan kaçırarak büyük odaya yöneldi. Ağladığı anlaşılsın istemiyordu. “Fazla bir eşyam yok, sadece çardaktaki valizle el çantam var.” diyerek Yığın yaptığı yorganı, minder ve örtüleri toplamaya girişti. Sefer annesinden aldıklarını çardaktaki yüklüğe taşıdığı esnada bir kapağı açık duran malzeme dolabına gözü ilişti. Dolaba iyice göz gezdirdiğinde, babasına ait alet ve edevatları fark etti. İlk günkü gibi tertemiz ve pırıl pırıldılar. Bu kadar temiz olduklarına göre bunları kullanan biri mutlaka olmalı diye düşündü. “”Babamın iş aletlerini kim kullanıyor?” diye annesine sordu. “Ben kullanıyorum oğlum.” Cevabını alınca şaşaladı. Oysa komşularından birinin kullanmış olabileceğini düşünmüştü. “ Evde çürük çarık olduğunda kime söylesem başından savıyor. Usta çağırsam bin para, bu nedenle tamir işleriyle ben uğraşıyorum. İşlemeyen demir pas tutar dememişler mi.” Dedi. Annesinin bu sözleri Sefere babasının ölümünü bir kez daha hatırlattı. İlkokula gittiği zamanlarda babası hastalanmış, tedaviden sonra eski görüntüsü ve gücünden uzak bir halde köyüne dönmüştü. Yıllar önce tarlasına diktiği bir Kara kavağı kesmeye çalışırken sendelemiş, eski çevikliği olmadığından da devrilen ağacın altında kalarak orada hayatını kaybetmişti. Saniye hanım bu olaydan sonra ailenin bütün yükünü sırtına almak durumunda kalmıştı. Bunca yaşına rağmen annesinin halâ zinde oluşunu şimdi daha iyi anlıyordu…
Açık pencereleri, havalandırmaları ve bacaları örttükten sonra, emin bir şekilde evden ayrıldılar. Sefer valizi yüklenmiş, Saniye hanım da çantası omzunda oradan uzaklaşıyorlardı. Saniye Hanım gidemeyecekmiş gibi hissettiğinden geriye bakmaya cesaret edemiyordu. Dar sokakların arasından geçerek birkaç dakikada ana yola ulaştılar. Valizi arabaya yerleştirdikten sonra, ikisi birlikte aile mezarlığına uğradılar. Başka ailelerin mezarları bakımsızlıktan ot ve diken içindeyken, kendi mezarlıklarının otları biçilmiş, dikenleri kesilmişti. Sefer’in annesini buradan götürmeye içi hiç sinmiyordu. Ama bunu yapmaya mecburdu. Buradaki geniş hareket alanına rağmen yaşadığı yalnızlık hissi Saniye Hanım’ı huzursuz ediyor, şehirdeki kısıtlı hareket alanı ve kalabalığa kendini teslim etmeye razı oluyordu. Mezarlık ziyaretinden sonra yola koyuldular. Yolun sağından ve solundan kollarını uzatan ağaçların arasından arabasını ağır ağır süren Seferin ayağı, gaz pedalına bir türlü yüklenemiyordu. Onları araba götürüyor gibiydi. Köy yolundan çıkıp ana yola vardıktan sonra arabanın sürati arttı. Saniye Hanım’ın gözleri aracın hızından dolayı yolu takip edemez hale geldiğinden yorgun düştü. Sonrada yavaşça kapandı.
Mehmet Hüseyinçelebi
14.02.2021 Kastamonu
DEVAM EDECEK